Eserlerim

Şiddetin her türlüsü ağırdır. Ya o ilk bakışta göremediğiniz psikolojik şiddet.. Bir insanın bilerek ve isteyerek özgüvenini zedelemeye çalışmak, kendini değersiz hissettirmek, çeşitli travmalara sürüklemek, yalan söylemek, onu depresyona hatta intahara itmek, görmezden gelmek, yok saymak, sadece nefes alan bir et yığını haline getirmek.. Bunlar ve daha fazlası bir insanın ruhuna yapılan taciz ve tecavüzden başka birşey değildir. İçten içe yara almaya başlar insan, kanamaya başlar.. Acımasızca kırılır kanadı..
Huzur bulamaz
Mutluluk bulamaz
Yolunu bulamaz
Çiftini bulamaz..
Peki ya gözle görülseydi nasıl olurdu?
Bir çok insanın kendisine hayran bıraktığı bir enstrumandır keman. Çoğumuzun eline almaya korktuğu kadar kıymetli bulduğu ve hatta bir de sahnede özellikle bir kadının elinde izlerken, dinlerken mest olduğumuz keman. Özünde kadın yatar bilirmisiniz. Kadının anatomisinden esinlenerek tasarlanmıştır. Ne kadar da estetiktir dimi. Kemanda beden bulmuştur kadın. Duygusaldır, acısı çoktur, hırçındır, öfkelidir.. Kemanı dinlerken bir de bunları düşünerek dinlemeyi deneyin.. En acısı da kendisine hayran bırakan, bedenine özenle dokunduğunuz bir enstrumanın varoluşunda bu kadar katkısı olan kadının, bedeninin ve ruhunun hiçe sayılmasıdır..
“Hepimizin bir kıymetliye ihtiyacı var illaki.. Ama kıymetliye.. Muhakkak güven duyduğumuz, tek sözüyle dalgalardan geçtiğimiz, sesiyle kalbimizin kuş olduğu.. Sadece bize ait, bize sır, bize huzur, bize çatı.. Hayatımız gibi, hayallerimiz gibi, rüyalarımız gibi.. Her uyandığımızda, mutluluk ya da mutsuzlukla, yegane huzuru kuytusunda bulduğumuz..”

“yalandan da olsa bardağımı dolduracak kadar ömür bulamadım
bir damla bile onu dolduracak kadar hayır bulamayan bardağım..”

Bulamadılar evet
Yavaş yavaş silindi yüzleri
Toprağa sığındılar..
Pandemi sürecinde 103 müzisyenimiz intahar etti.
Unutmayalım..
Anılarına saygıyla..

“…Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır Acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan Karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü. Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların Göllerde ışıyan seher vakitleri gibi. Hayallerimiz yüzlerindedir sevdiğimiz kadınların, Görelim görmeyelim karşımızda dururlar Gerçeğimize en yakın ve en uzak.”

Henüz yazılmamış hikayeler, yaşanmayı bekleyen an’lar, yazılacak anılar var, koca bir çınarın altında bekleyen.. 
Kahramanları belli oysa ki.. 

Êzîdî kadınlar denince saçları dizlerine kadar uzanan kadınlar gelir akla. Saç kadınlar için çok değerlidir. Êzîdî mezarlarına gittiğinizde örgülü saçlar görürsünüz ve bu çok eskilere dayanan bir yas geleneğidir. Ailede sevilen bir insan öldüğünde saçlarını köklerinden keserek mezar taşlarına bırakırlar. Aile bağları çok kuvvetlidir. Êzîdî kadınlar çok kızdıklarında yada ağır gelen bir durumu protesto etmek için de saçlarını kesebilirler. Saç kadınlığın, çekiciliğin, güzelliğin ve kutsallığın temsilidir. Êzîdî bir kadın için saçsız kalmak çok ama çok büyük bir acıdır ve bu eylemin anlamı şudur : “Yaşamımda bundan daha büyük bir acı görmedim, seninle kadınlığımı ve güzelliğimi toprağa gömüyorum..”
“kısık bir perdenin o gerçeği gösterdiğinden umutlu bir perdenin kısık yeri kadar incelen kadınlar dünya, nedir onlardaki yansın demir mi, ateş mi, belki cehennem pervaneler işte, renkli camlara çarpa çarpa hayal kanatlarını tükenen kadınlar..”
“Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı Bakıp kapatıyorlar Geceye giriyor türküler ve ince şeyler “Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz sisin dere ağızlarından sokulup akşamları Fındıklarımızı basıyor Neyleriz kararan tomurcukları Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz Tecimenlere yalvarıyoruz: Bir “Hotel” bir gizli evlenme az çiziniz Bir banka az çiziniz bir yalvarma Bizden size ve sizden dışardakilere Karılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye -Evet efendim- Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanet Yazların motorlu çingeneleri Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş Toprağa tutku, kendinden dolayı Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde -Bilmiyoruz neden kavga. Sonra kasabanın cezaevinde Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz Günlerimiz iterek genişletiyoruz Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye Durup ince şeyleri anlatmaya Kimselerin vakti olmasa da Okulların kadın öğretmencikleri Tatil günlerini çoğaltsalar da Kutsal nemiz varsa onun adına Gözlerimiz için bağlar dokusalar da Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide Açmaya ilkyaz çiçekleri Bir gün birileri öte geçelerden Islık çalar yanıt veririz.”